27 Şubat 2010 Cumartesi

Behlül ve Acılar - 4



Öğlen arası gelmişti. Beslenme saatiydi, herkes beslenme çantasını açtı, sınıf başkanı Behlül de bir zabıta memuru tarzında teftişe çıkmıştı, eller arkada, gözler masalardaydı. Kızlara takılmadan edemiyor; "Sütünden içirecen mi ?, Şokalyeni yiyim, ekmeğine diş attığım" gibi seviyesiz espriler yapıyordu. Sınıfın şaklabanı, en önde gelen hayvanı olmuştu. Namı 5.sınıflara kadar çıkmıştı.




Teftişi bitirip, herkesi kontrol ettikten sonra kendi çantasını açıp, baktı. Ekmek arası kaşar, süt ve muz vardı. Kaşarlı ekmek ile sütü çıkardı. Sütün kamışıyla yanındaki arkadaşına seviyesiz espri yaptı. Hayvan gibi güldü, sonra da arkasında oturan "Nakil Eda"ya dönerek, şakamı gördün mü edasında kaş göz hareketi yaptı. Eda da gözlerini kısarak, dilini çıkardı. Buna daha da uyuz olan Behlül, insanlık ben de kalsın diyerek; "Muzumu vereyim mi ? Yer misin ?" dedi. Eda iyice bir tersledi, ağır konuştu. Bunun üzerine bir hışımla yerinden kalktı Behlül. "Böyle aşkın ızdırabını" diyerek, kapıyı çarpıp çıktı. Sınıf sessizliğe büründü bir 3-4 dakika. Kimseden çıt çıkmıyordu. Ama yakın arkadaşı Beşir, Behlül'ün biraz sonra süratle içeri girip, geri döneceğini adı gibi biliyordu. Öyle de oldu, süratle kapı geri açıldı, Behlül içeri girdi. Yerine oturdu. Hiç konuşmuyordu. Eda da çocuğun çok üzerine gittiğini anlayarak, gitti özür diledi, barışmak için hafta sonu sinemaya gidip gidemeyeceklerini sordu. Bu noktadan sonra Behlül için işin rengi değişmişti. Gözleri açılmıştı. Sinemaydı, karanlıktı...


Eve gider gitmez, gazeteyi eline aldığı gibi vizyondaki en kötü filmi seçmek için harcadı tüm vaktini. Gidecekleri filme pek rağbet olmamalıydı, salon tenha olmalıydı. Filmi kararlaştırdı. Ondan sonra da "sivil de ne giyeceğim ya" telaşı başladı. Önlük dışında hiç kızın karşısına çıkmamıştı. Saçına jole de sürmeliydi. Ev halkının "inek yalamış gibi oldu" demesine aldırış etmeyecekti. Para işini de bir şekilde, anneden ve babadan birbirlerinden haberleri olmadan farklı vakitlerde istenen ücretler sponsorluk ediyordu. Bu noktadan sonra, o anı düşünmeye başlamıştı; "Karşılaşınca ne yapsam ? Selam mı versem ? Elini mi sıksam ? Tokalaşsam mı ? Şap şup öpsem mi ? Sarıp sarmalasam mı ?" diye kafasında kurup duruyordu.


Sinemaya doğru yürürken elini nasıl tutabilirim telaşı ve planları başladı zihninde. Yapılan iyi bir esprinin ardından, katıla katıla gülerken bilinçsizce "hay iyi güldük ha" diyerek bileğini kavrasa gerisi gelir mi ki diye düşündü. Ya da yanyana yürürken elini onun eline değdirse, niyetini bir kazadan ibaret olmadığını anlar mıydı "Nakil Eda". Bir diğer kafasında kurduğu ise, yoldan karşıdan karşıya geçerken; "durrrrr araba geliyooooooo" diyerek eline atlasaydı ya...


Offff çekti, vurdu kendini köhne Bağcılar sokaklarına....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder